
Belirli kurgusal karakterler yalnızca kurgunun içinde yaşamaz; aynı zamanda felsefi fikirlerin de bir yansımasına dönüşür. Mad Men dizisinin karizmatik baş karakteri Don Draper, işte böyle bir figürdür. Draper’ın dizideki yaşam öyküsü, Alman filozof Friedrich Nietzsche’nin “Üstinsan” ve “Amor Fati” kavramlarıyla dikkate değer bir paralellik taşır. Fakat bu kavramsal bağlara geçmeden önce, Don Draper’ı daha yakından tanımakta fayda var.
Don Draper: Kendi Ölümlülüğünün Farkında Olan Adam
1960’lı yılların New York’unda geçen Mad Men dizisinde Don Draper, Sterling Cooper adlı reklam ajansının zeki, başarılı, yakışıklı ve gizemli kreatif direktörüdür. Dışarıdan bakıldığında her şey kusursuzdur: güzel bir eş, sevimli çocuklar, banliyö yaşantısı, güçlü bir kariyer ve saygın bir çevre. Amerikan rüyasının ete kemiğe bürünmüş hâlidir adeta. Çevresindekiler ona hayranlık duyar. Ancak dizinin asıl ironisi şuradadır: Don, bizzat kendi yarattığı Don Draper imgesine ulaşmaya çalışmaktadır.
Zamanla öğreniriz ki Don Draper aslında Don Draper değildir. Gerçek adı Dick Whitman’dır. Yoksulluk içinde, taşrada, cahillikle büyümüştür. Annesi bir hayat kadınıdır ve doğumu sırasında ölmüştür. Gençliği, amcasının işlettiği genelevde geçer. Bu geçmişten kaçmak isteyen Dick, Kore Savaşı’na katılır. Orada, bir patlama sonucu ölen Teğmen Don Draper’ın künyesini alarak kendi ölümünü kurgular ve “Don Draper” olarak hayata yeniden başlar.
Bu yeniden doğuş sadece kimlikte değil, anlamda da bir dönüşümdür. Dick Whitman sembolik olarak ölmüş, Don Draper doğmuştur.
Don Draper ve Nietzsche’nin Üstinsanı
Nietzsche’ye göre Üstinsan, sürüyü terk edip kendi yolunu çizen, hiçbir otoriteye boyun eğmeyen, bireyci bir varlıktır. Toplumun koyduğu kurallara itibar etmez, kendi değerlerini kendisi yaratır. Bu varoluş biçimi, tehlikeye açık, konfor alanından uzak ve yalnızca bu dünyaya odaklanan bir yaşamı gerektirir. Çünkü Nietzsche’ye göre ölümden sonra bir hayat yoktur; bu nedenle insan, potansiyelini yalnızca burada ve şimdi gerçekleştirmelidir:
“Tüm tanrılar öldü, şimdi Üstinsan’ın yaşamasını istiyoruz.”
— Friedrich Nietzsche
“Yalvarırım size, kardeşlerim, yeryüzüne bağlı kalın; inanmayın size dünyaötesi umutlardan söz edenlere!”
— Friedrich Nietzsche
Bu tanımlama çerçevesinde Don Draper, Üstinsan’a yaklaşan ama onun tüm yükünü henüz taşımamış bir figür olarak belirir. Draper kaderini reddetmiş ve kendi yolunu seçmiştir. Toplumsal kabulleri geride bırakıp taşradan koparak büyük şehre, reklamcılığın zirvesine tırmanmıştır. Reklam fikirlerinde kendi vizyonunu her şeyin önüne koyar. Ölümlülüğün farkındadır; çünkü kimliğini değiştirmiş bir adam olarak ölümle içli dışlıdır.
Don, kendini Nietzsche gibi bir ateist olarak ifade etmese de, dine ve tanrıya olan uzaklığı onun yaşam felsefesinde fark edilebilir. Müşterisi Rachel Menken ile yaptığı konuşmada onun fikirlerini anlayabiliriz:
“Yalnız doğarsın ve yalnız ölürsün. Bu dünya ise sana bu gerçekleri unutturmak için bir sürü kural dayatır. Ama ben asla unutmam. Ben yarın yokmuş gibi yaşarım, çünkü gerçekten de yok.”
— Don Draper (Mad Men 1. Sezon, 1. Bölüm)
Don’un, yaşamın anlamsızlığına dair nihilist bir farkındalığı da vardır. Dizide bir hippiye söylediği şu sözler, onun dünya görüşünü derinleştirir:
“Senin açından sürprizi bozacağım için üzgünüm ama büyük bir yalan yok. Bir sistem de yok. Evren kayıtsızdır.”
— Don Draper (Mad Men 1. Sezon, 8. Bölüm)
Draper’ın Amor Fati’si
Don, Üstinsan’ın henüz tüm özelliklerini taşımıyor. Nietzsche, gerçek Üstinsan’ın acıyla doğrudan yüzleşmesi gerektiğini savunur. Bu bağlamda, alkol, sigara, kaçamak ilişkiler gibi kendini uyuşturma biçimleri, Üstinsan’ın yoluna aykırıdır. Nietzsche’nin şu sözü bu düşüncenin altını çizer:
“Beni öldürmeyen acı, güçlendirir.”
— Friedrich Nietzsche
Don’un en büyük çıkmazı da burada başlar. Geçmişini reddeder; yüzleşmek yerine onu bastırır. Kendini alkolle, kaçamaklarla ve zaman zaman ortadan kaybolarak avutmaya çalışır. Acıyı dönüştürmek yerine erteler. Ancak bu bastırılmışlık, yaratıcı enerjisini de besler. Don’un reklamcılıkta yakaladığı derinlik, insanlara ürün değil, derin duygusal ihtiyaçlar satmasından kaynaklanır:
“İnsanlar kim olduklarını bize söyler ama biz bunu görmezden geliriz. Çünkü onların, bizim olmalarını istediğimiz kişi olmalarını isteriz.”
— Don Draper (Mad Men 4. Sezon, 8. Bölüm)
Don’u zehirleyen şey geçmişi değil, geçmişini reddetmesidir. İşte bu noktada Nietzsche’nin bir başka kavramı devreye girer: Amor Fati – kaderini sevmek. İnsan, başına geleni sadece kabullenmemeli, onu sevmeyi öğrenmelidir:
“Bir insanın büyüklüğünü belli eden Amor Fati’dir; insanın hiçbir şeyi geçmişte, gelecekte, sonsuza dek başka türlü istememesidir. Zorunluluğu yalnızca katlanmak, hele onu gizlemek yetmez; iş, onu sevmekte…”
— Friedrich Nietzsche
Don, dizinin sonunda bu farkındalığa ulaşır. Tam anlamıyla bir Üstinsan’a dönüşür. Final sahnesinde, onu bir dağın tepesinde meditasyon yaparken görürüz. Yüzünde beliren hafif bir tebessüm, içsel dönüşümünün göstergesidir. Ardından ekranda Coca-Cola’nın 70’li yıllarda çıkmış meşhur “Hilltop” reklamı belirir. Bu sahne yalnızca o meşhur fikrin Don’dan çıktığını ima etmez; aynı zamanda Don’un artık geçmişini kabullendiğini, yaratıcılığını bastırdığı travmalardan değil, içtenlikle sahiplendiği iki kişiliği — Dick Whitman ve Don Draper — üzerinden aldığını simgeler.

