Bir Ağustos Söylenmesi

Bir Ağustos Söylenmesi

Galiba bu yaz da gelemeyeceğim. Üzgünüm. Gerçekten çok üzgünüm. İş güç desem eksik olur. Fırsat bulamıyorum desem fazla. Hayırlısı demek en doğrusu sanırım. Ama söz veriyorum. En kısa sürede geleceğim ziyaretine. Hatta geldiğimde önüme ne koyarsan yiyeceğim. Sulu köfte ve pişi çok güzel olur. Tabii, eğer seçme şansım varsa. Yoksa da dert değil. Pırasa bile yerim. Üstümde bir dinlenme tesisi soğuğu var. Biraz da günden güne nüfusu azalan bir kasaba ıssızlığı.

Bayramlar eskisi gibi geçmiyor diyorlar. Eskiden ne çok kişiyi ziyarete giderdik. Emine yenge vardı. Bir o kaldı galiba. Doksan iki oldu sanırım. Maşallah diyelim. Kusura bakma kaç senedir bayramlarda yanınızda olamıyorum. Çok üzülüyorum. Yalnız geçirdiğim her bayram heybeme birkaç taş daha ekliyor. Biraz da suçluluk duyuyorum. Bayramlarda gelmemek benim kabahatim sayılır. Geldiğimde mezarlığa gidelim. Biraz vakit alıyor ama olsun. Malum kalabalık artık. Tanıdıklar doluştu. Haberlerini alıyorum. Çoğunun cenazesine gelemesem de hatırladığım duaları okuyorum. Yattıkları yer incitmesin diye…

Gelirken sana çiçekli bir elbise alacağım. Bir fotoğrafımızı hatırlıyorum fotoğraf albümlerimizin birinden. Ben birkaç aylıktım muhtemelen. Babam, annem, sen ve dayım sırayla oturmuşsunuz mavi kanepeye. Ben de senin kucağındayım. – öylesine canımı acıtıyor ki bakmak o fotoğrafa – Dedem sabah erkenden çıkmış olmalı. Her zamanki gibi. Nereye gittiğini hiç bilmezdim. Koca gün ne yapardı? Ha, işte o fotoğraftaki gibi bir elbise alacağım sana. Belki o zamanlardaymış gibi hissedebiliriz yine. Dayımı ne de havalı bulurdum. Jöleli saçları, kolyeleri… Bir de turuncu bir kabı olan parfümü vardı. Çok güzel kokardı. Öylesine özenirdim ki ona.

Geldiğimde balkonda tavla oynarız belki. Bizim sülalede herkes seviyor tavla oynamayı. Birilerini buluruz. Ben dedemin sandalyesine oturacağım. Ucuzundan bira bulup birkaç tane alacağım ve her zamanki gibi soldan atacak kalbim. Balkondan meyve toplamak da isterim. Biliyorum, şeftali ağacı kesileli yıllar oldu. Yine de orada olduğunu hayal edeceğim. Dedem toprak, mal, mülk bırakmadı. Bir işçi lojmanı balkonunda paketlerce sigara, belki arkadaşlarının bile unuttuğu anılar kaldı geride. Bir süreliğine yaşatmış oluruz o anıları. Kim bilir? Sen ben unutunca ondan geriye bir şey kalmaz.

Seni hala kız arkadaşımla tanıştıramadım. Her konuştuğumuzda soruyorsun. Kusura bakma. Pek anlatmadım. Edirneli. İki ablası var. Babası bankacı. Annesi eski öğretmen. Tanısan çok seversin. Ne yazık ki ben onu delicesine sevemiyorum. Yanlış anlaşılmasın. Sadece onun beni sevdiği kadar sevemiyorum onu. Elimden geleni de yapıyorum. Anlamaya çalışıyorum. Düşünüyorum sevmek ne demek diye. Tarifi epey zor. Belki ben yalnızca bu kadar sevebiliyorumdur birini. Belki de sevmek yalnızca bundan ibarettir diyorum kendi kendime. Sudan teselliler… Ancak hatırladığım bazı anlar var. Göğsüme oturan bir öküz olurdu. Rüyalarıma konuk olurdu bazı kadınlar. Yoğun hisler doluşurdu damarlarıma. Artık böylesine karmaşık şeyler hissedemiyorum. Oysa ona gerçekten değer veriyorum. Vakit geçirirken her şeyi unutuyorum. Onun yanında hiçbir şey çözülemez değil. Labirentlerde yön tabelaları var. Her şey çok güzel. Ama bir şeyler olması gerektiği gibi değil gibi. Yanında değilken onu aramıyorum. Neler yaptığımı büyük bir heyecanla ona anlatmak istemiyorum. O bana yediğim yemeğin tadını bile soruyor ben ise onunkini merak etmiyorum. Olur da işler değişir diye hızlı karar vermekten de çekiniyorum. Ne yazık ki onu seninle tanıştıramayacağım. Onun “bir başkasının gökyüzünde” parlayacağını biliyorum. Kesinlikle benimkinde değil. Dürüst olacağım. Talih bu konularda benden biraz uzakta.

Biliyor musun? Geçenlerde salça yapmayı öğrendim. Sanki hep biliyor gibiydim. Yaparken seni düşündüm. Yazın bittiğini böyle anlardım. Ne zaman ki kiloyla domates alınmaya başlansın o zaman yaz bitiyordu. Bir kalabalık oluşurdu evde, çok ses olurdu, bir telaş dolardı evin tüm odalarına. Birileri bana kızardı “ayak altında dolanma” diye. Ayrıca yemeklerin bu denli güçlü olmalarına çok şaşırıyorum. Kafamda kodlanmış yerler, kişiler var. Köfte demek Ferit amca demek. Bergamotlu çay Nilay teyze. Kuru fasulye ise köydeki bir komşumuzu anımsatıyor. Adını hatırlamıyorum. Sadece benim yaşlarımda bir oğlu olduğunu biliyorum. Küçükken onunla top oynardık hep.

Son zamanlarda “ev” neresi diye çok düşündüm. Her şeyi bırakıp gittiğim zamanlar oldu. Hakikaten çok uzaklara gittim. İnşa ettiğim her şeyi yıkıp yenilerini dikmeyi hayal ettim. Yolunda gitmeyen hiçbir şeyi yoluna sokmak için uğraşmayacaktım. Bir başka memlekette bir başka yol bulacaktım. Olmadı. Sağlık olsun. Oralarda aşık olmama ramak kaldığı hatta aşık olduğumu düşündüğüm zamanlar da oldu, yüzüstü bırakıldığım zamanlar da. Şaşırtıcı değil. Kıvır kıvır saçları, masmavi gözleri olan bir kadın vardı. Beraber yapmayı sevdiğimiz tonla şey vardı. Galiba o da beni benim onu sevdiğim kadar… Bunları söylemek acı veriyor. Neyse… İş falan da bulmuştum. Gerçekten iyi para da kazanıyordum. Ama bak! Döndüm yine İstanbul’a. Orayı da bırakıp döndüm kürkçü dükkanıma. Sohbetlerin nesnesi olmaktan öteye gidemediğim akşamlar boğazıma yapıştı. Ben de şunu anladım: Benim evim sabit bir yer değil. Benim evim sevdiklerim. Pusulam kalbim. Her bir odasını sevdiğim insanlara ayırdığım. Kalbim nereyi gösterirse oraya gidiyorum. Şimdilerdeyse yanına gelmem gerektiğini söylüyor. Geleceğim. Belli ki bu yaz değil ama en kısa sürede.

Geçenlerde rakı buldum evde. Bilirsin, pek sevmem. Bizim oralarda ne çok içerlerdi. Gerçi iki dubleyi geçtikten sonrası akar gider. Yine de o vakte kadar zor oluyor benim için. Sonra birkaç şarkı içinde dolandım. Düşünüp durdum. Biliyorum. Döneceğim başa. Bırakılıp gittiğim yalnız başlıklarımın yamacına. Kimse bilmiyor zaten nasıl yaşanmalı. Bir kılavuz fena olmazdı. Muhtemelen yine söylenip dururdum ama insan böyle bir şey neticede. Sordum: “Güneşin sızdığı günler nasıl yaşanmalı? Sevgimizi satırlardan nasıl taşırmalı?” diye. Halıların altına mı süpürüldü cevaplar? Yoksa, bir otobüs durağında mı unutulmuşlar? Kuş yuvadan atılalı çok oldu. Uçmayı öğreneyim diye. Galiba dibe çok yaklaştım. Hala bilmiyorum uçmayı. Çakılmak istemiyorum. Korkuyorum. Buna rağmen çakılacaksam içim rahat. Nefes aldım, gözlerimi kapattım. Elime yüzüme bulaştı dünyanın bin türlü rengi. Fazlasını istemiyorum. Sadece senden ufak bir ricam olacak. Olur da görüşemezsek. Beni bir ay çiçeği tarlasına gömsünler. Bunu moralini bozmak için söylemiyorum. Hani olur da yine tutamayacağım sözlerden birini verdiysem diye.

Hey merhaba 👋
Tanıştığımıza memnun oldum.

Her ay, gelen kutunuza harika içerikler almak için kaydolun.

İstenmeyen posta göndermiyoruz! Daha fazla bilgi için gizlilik politikamızı okuyun.

Comments

No comments yet. Why don’t you start the discussion?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir